ÜMMET OLMA BİLİNCİ 2
“Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve âhiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah’a ve peygambere bırakın (Nisa 59).
Aranızda her hangi bir konuda bir ihtilâf, bir niza, bir anlaşmazlık söz konusu olursa meseleyi Allah ve Resûlüne arz edin. Bir şey Allah ve Resûlüne arz edince karşımıza üç durum çıkar:
1-) Ya bu arz edilen konunun reddi karşımıza çıkar, yâni böyle bir konunun İslâm’da yeri yoktur der ve ikimiz de susarız.
2-) Veya ikimizi de reddeder,
3-) Veya iki tarafı da kabul eder, ikiniz de doğrusunuz der, o zaman ha, seninki de doğruymuş benimki de doğruymuş arkadaş deriz.
Öyleyse mesele Kurana sarılmak ve ondan ayrılmamak, onunla tefrikalaşmamaktır. İşte bu âyette istenen budur bizden. Nitekim iki üç âyet sonra gelecek ve orada diyecek ki Rabbimiz; sakın ha şol kimseler gibi olmayın ki onlar tefrikaya düştüler,ayrıştılar, ihtilâfa düştüler, muhalif ve muhtelif oldular. İşte birbirinizden ayrılmayın emri orada gelecek. Burada Kitaptan kendinizi ayırmayın buyuruluyor. Evet tefrikalaşmayın bu kitapla, çünkü:
Şöyle bir hatırlayın, bir düşünün Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetlerini. Birbirinize düşmandınız da, Allah sizin kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun yanında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar.
Bir düşünün hele, Allah size bu son elçisini, bu son kitabını göndermeden önce ne haldeydiniz? Sizler birbirinize düşmandınız da, bir çöle, bir bataklığa, bir çıkmaza, bir dalganın içine, bir kavganın içine sürükleniyordunuz, gidişiniz ateşe, cehenneme doğruydu da Allah sizi bu gidişten kurtardı.
Bu âyetlerin gelişinden önce Evs düşmandı Hazrec’e, Hazrec kanlı-bıçaklıydı Evs’le. Her kabile birbirine düşmandı. Kimin kimi öldürdüğü, kimin kime düşman olduğu, kimin ne yaptığı belli değildi. Allah bir kitap ve bir peygamber gönderdi onlarla sizin kalplerinizi birbi-rine ülfet ettirdi de ateşten bir çukurun kenarından döndürdü sizi. Mekke’de, Medine’de ve tüm dünyada insanlık ateşten bir yarın kenarına kadar gelmişti. Tüm dünyada insanlar birbirlerini yemekle meşguldü. Menfaatleri sebebiyle insanlar sanki bir kurt gibi birbirlerine saldırır hale gelmişti. İşte böyle bir durumda rahmeti bol olan Rabbi-miz bir peygamber gönderdi, ona vahyini indirdi de insanlar kardeşler oldular. Gelmeseydi peygamber, inmeseydi vahiy nice olurdu bu in-sanlığın hali? İşte bir topluma Allah vahyiyle, peygamberiyle böyle hi-dâyet eder. İşte bir topluma Allah böyle acır. İşte bir toplumu böyle adam eder. Söyleyin, eğer Rabbimizin vahyi gelmeseydi bu insanlar kardeş olurlar mıydı? Ne büyük bir nimet değil mi bu?
Siz düşmanlardınız da Allah sizin kalplerinizi te’lif etti, ülfet kazandırdı, birleştirdi, yâni yakınlaştırdı, birbirinizle anlaşabilecek hale getirdi sizi. Arkadaşlar, gerçekten çok garip bir iş. Tam Allah’ın gücü-nü, kudretini, yüceliğini anlatan bir âyet, bir iş. Yâni şu anda bir adam-la kalbiniz ısınıveriyor. Nasıl oldu bu iş? Neden oldu? Bilmiyorsunuz ama ısınıyor işte. Birisiyle de birden soğuyorsunuz. Yıllarca can ciğer beraber olduğunuz biriyle de bir anda soğuyuveriyorsunuz. Diyor ki Allah işte hatırlasanıza sizin kalbinizi ben ısındırdım birbirinize de:
Böylece Allah’ın nimeti sayesinde sizler kardeş oldunuz. Fakat âyetin arkası gerçekten bize müthiş bir darbe indiriyor:
Ama hatırlasanıza, sizler bir ateş çukurunun hemen kenarında idiniz de oradan biz sizi kurtardık. Arkadaşlar, bizler şımarık insanlarız biraz. Karşımızdaki insanlar bizim yaptıklarımızı yapmak şöyle dursun, düşünemiyorlar bile. Onlara yaptıklarımızı anlatıyoruz anlayamıyorlar bile. Yâni bırakın yapmayı anlama boyutuna bile ulaşamamışlar diyoruz ve bizde o noktada biraz şımarıklık oluyor.
Ya da adam henüz bilmiyor, anlamıyor, anlayamıyor, yanlış yapıyor diye vurup geçiyoruz adama. Tekfir edip geçiyoruz adamı. Halbuki bir vakitler biz de öyle değil miydik? Bunu hiç hatırlayamıyoruz. Bir zamanlar bizler de Kur’an sünnetten habersiz bozuk düzen bir hayatın sahibi değil miydik? Nasıl dünümüzü unutuyor da dünkü bizim durumumuzda olanları silip geçebiliyoruz?
Veya düşünün ki şu anda biz yarın düzelteceğimiz konuda onunla aynı durumdayız. O, o konuda öyleyse, biz de öteki konuda aynı durumdayız. Ee öyleyse biraz insaflı davranalım. Meselâ eğitim ayrı şeydir, İslâm’ın çizgisine girdikten sonra ceza vermek ayrı şeydir de, ilgiyi kesme noktasında diyorum ben. Meselâ, yeni İslâm’a kazandırdığımız birisi verdiği bir sözü tutmasa aldırış etmeyiz, yenidir deriz ve affederiz. Adam söz verir gelmez, bir daha gideriz, anlamaz, bir daha anlatırız, yan çizer bir daha uğraşırız filân. Ama üç-beş sene beraber olduktan ve bu işi anladıktan sonra gelmedi mi tamam canına okuruz. E tamam uyaralım ama canına da okumayalım yâni.
Değil mi? Uyaralım, yapma diyelim, bak bu nifak alâmetidir diyelim, imanını tehlikeye götürüyorsun diyelim ayrı şey. Yâni uyarıdan hiç vazgeçmeyelim çünkü o bizim kardeşimizdir, onun cehenneme gidebilme olasılığına hiç göz yummayalım, ama onun dışında da hepten silivermeyelim, atıvermeyelim, vuruvermeyelim.
Bilelim ki bir vakitler biz de öyleydik. Ya da biz de, kimi düzelti-lecek konularda hâlâ öyleyiz. Elbette o hep öyle sürecektir. Yâni bizim de eksikliğimiz olabilecektir. Demek ki ateş çukurunun kenarındaydınız da Allah sizi kitabı ve peygamberiyle ondan kurtardı.
Arkadaşlar, şu anda bizler, şu anda tüm dünya insanlığı bu nimete ne kadar muhtacız değil mi? İşte şu anda bizler de parça parçayız. Şu anda tüm dünya insanlığı düşmanlıklar içinde, birbirlerini yiyecek bir duruma gelmişler. Kardeşin kardeşe, babanın evlâda hayrının olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir uçurumun kenarında bulunuyoruz. Tıpkı bu âyetlerin gelmesinden önceki günlerine döndü insanlık. Ama işte şu anda o insanları kardeş yapan, o insanları dirilten Allah’ın âyetleri hâlâ aramızdadır. Allah’ın âyetleri hâlâ canlıdır. Rasûlullah efendimizin sünneti bilgi olarak aramızdadır.
Öyleyse gelin ey insanlar, dünküler gibi Allah’ın bu âyetlerine sarılalım. Allah’ın kitabına sarılalım. Kendimizi bir an olsun kitaptan, kitabı da kendimizden ayırmayalım. Kitapla birlik olalım. Kitapla tefrikalaşmalarımıza bir son verelim. Peygamberle birlik olalım. Bu kitaba ve peygambere sarılan o insanlar nasıl kardeş olmuşlar, nasıl hidâyet bulmuşlar, nasıl uçurumun kenarından dönmüşlerse, nasıl yeryüzünün en azîz ve şerefli insanları haline gelmişlerse, dünyada zillet ve meskenetten, âhirette de cehenneme gidişten nasıl kurtulmuşlarsa, gelin bizler de tıpkı onların yaptıkları gibi uçurumun kenarında bize el uzatan şu çağrıya, şu kitaba, şu peygambere evet diyelim.
Gelin akıllarımızı başlarımıza alalım da vakit geçmeden yeni-den Allah’a dönelim. Yeniden kitaba dönelim. Yalnız Allah’ı Rab bilelim. Birbirimizi Rabler, kullar edinmeyelim. Hepimiz kullar olarak Rab-bimizin dâvetine yönelelim. Allah’ı bırakıp da başka başka yollara git-meyelim. Allah’a Allah’ın istediği kulluğa yönelelim de cennete giden yolda Rabbimizin rahmeti bize de gelsin. Rabbimiz bize de acısın ve bizi kardeşler yapsın.