ÜMMET OLMA BİLİNCİ 2

van-iftar-20130802-1

“Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve âhiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah’a ve peygambere bırakın (Nisa 59).

 

            Aranızda her hangi bir konuda bir ihtilâf, bir niza, bir anlaş­mazlık söz konusu olursa meseleyi Allah ve Resûlüne arz edin. Bir şey Al­lah ve Resûlüne arz edince karşımıza üç durum çıkar:

 

            1-) Ya bu arz edilen konunun reddi karşımıza çıkar, yâni böyle bir konunun İslâm’da yeri yoktur der ve ikimiz de susarız.

 

            2-) Veya ikimizi de reddeder,

 

            3-) Veya iki tarafı da kabul eder, ikiniz de doğrusunuz der, o za­man ha, seninki de doğruymuş benimki de doğruymuş arkadaş de­riz.

 

Öyleyse mesele Kurana sarılmak ve ondan ayrılmamak, onunla tefrikalaşmamaktır. İşte bu âyette istenen budur bizden. Nite­kim iki üç âyet sonra gelecek ve orada diyecek ki Rabbimiz; sakın ha şol kimseler gibi olmayın ki onlar tefrikaya düştü­ler,ayrıştılar, ihtilâfa düştüler, muhalif ve muhtelif oldular. İşte birbi­rinizden ayrılmayın emri orada gelecek. Burada Kitaptan kendinizi ayırmayın buyuruluyor. Evet tefrikalaşmayın bu kitapla, çünkü:

 

            Şöyle bir hatırlayın, bir düşünün Allah’ın sizin üzerinizdeki ni­metlerini. Birbirinize düşmandınız da, Allah sizin kalplerinizin ara­sını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun yanında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesi­niz diye size böylece âyetlerini açıklar.

 

            Bir düşünün hele, Allah size bu son elçisini, bu son kitabını gön­dermeden önce ne haldeydiniz? Sizler birbirinize düşmandınız da, bir çöle, bir bataklığa, bir çıkmaza, bir dalganın içine, bir kav­ganın içine sürükleniyordunuz, gidişiniz ateşe, cehenneme doğ­ruydu da Al­lah sizi bu gidişten kurtardı.

 

Bu âyetlerin gelişinden önce Evs düşmandı Hazrec’e, Hazrec kanlı-bıçaklıydı Evs’le. Her kabile birbirine düş­mandı. Kimin kimi öl­dürdüğü, kimin kime düşman olduğu, kimin ne yaptığı belli değildi. Allah bir kitap ve bir peygamber gön­derdi onlarla sizin kalplerinizi bir­bi-rine ülfet ettirdi de ateşten bir çuku­run kenarından döndürdü sizi. Mekke’de, Medine’de ve tüm dünyada insanlık ateşten bir yarın kena­rına kadar gelmişti. Tüm dünyada insanlar birbirlerini yemekle meş­guldü. Menfaatleri se­bebiyle insanlar sanki bir kurt gibi birbirlerine saldırır hale gelmişti. İşte böyle bir durumda rahmeti bol olan Rabbi-miz bir peygamber gönderdi, ona vahyini indirdi de insanlar kardeşler oldular. Gelme­seydi peygamber, inmeseydi vahiy nice olurdu bu in-sanlığın hali? İşte bir topluma Allah vahyiyle, peygambe­riyle böyle hi-dâyet eder. İşte bir topluma Allah böyle acır. İşte bir top­lumu böyle adam eder. Söyleyin, eğer Rabbimizin vahyi gelmeseydi bu insanlar kardeş olurlar mıydı? Ne büyük bir nimet değil mi bu?

            Siz düşmanlardınız da Allah sizin kalplerinizi te’lif etti, ülfet ka­zandırdı, birleştirdi, yâni yakınlaştırdı, birbirinizle anlaşabilecek hale getirdi sizi. Arkadaşlar, gerçekten çok garip bir iş. Tam Al­lah’ın gü­cü-nü, kudretini, yüceliğini anlatan bir âyet, bir iş. Yâni şu anda bir adam-la kalbiniz ısınıveriyor. Nasıl oldu bu iş? Neden oldu? Bilmiyor­sunuz ama ısınıyor işte. Birisiyle de birden soğuyor­sunuz. Yıllarca can ciğer beraber olduğunuz biriyle de bir anda soğuyuveriyorsunuz. Diyor ki Allah işte hatırlasanıza sizin kalbinizi ben ısındırdım birbirinize de:

            Böylece Allah’ın nimeti sayesinde sizler kardeş oldunuz. Fa­kat âyetin arkası gerçekten bize müthiş bir darbe indiriyor:

            Ama hatırlasanıza, sizler bir ateş çukurunun hemen kena­rında idiniz de oradan biz sizi kurtardık. Arkadaşlar, bizler şımarık insanlarız biraz. Karşımızdaki insanlar bizim yaptıklarımızı yapmak şöyle dur­sun, düşünemiyorlar bile. Onlara yaptıklarımızı anlatıyo­ruz anlayamı­yorlar bile. Yâni bırakın yapmayı anlama boyutuna bile ulaşamamışlar diyoruz ve bizde o noktada biraz şımarıklık oluyor.

 

Ya da adam henüz bilmiyor, anlamıyor, anlayamıyor, yan­lış yapıyor diye vurup geçiyoruz adama. Tekfir edip geçiyoruz adamı. Halbuki bir vakitler biz de öyle değil miydik? Bunu hiç ha­tırlayamıyo­ruz. Bir zamanlar bizler de Kur’an sünnetten habersiz bozuk düzen bir hayatın sahibi değil miydik? Nasıl dünümüzü unutuyor da dünkü bizim durumumuzda olanları silip geçebiliyo­ruz?

 

Veya düşünün ki şu anda biz yarın düzelteceğimiz konuda onunla aynı durumdayız. O, o konuda öyleyse, biz de öteki ko­nuda aynı durumdayız. Ee öyleyse biraz insaflı davranalım. Meselâ eğitim ayrı şeydir, İslâm’ın çizgisine girdikten sonra ceza vermek ayrı şeydir de, ilgiyi kesme noktasında diyorum ben. Me­selâ, yeni İslâm’a kazan­dırdığımız birisi verdiği bir sözü tutmasa aldırış etmeyiz, yenidir deriz ve affederiz. Adam söz verir gelmez, bir daha gideriz, anlamaz, bir daha anlatırız, yan çizer bir daha uğraşırız filân. Ama üç-beş sene be­raber olduktan ve bu işi anladıktan sonra gelmedi mi tamam canına okuruz. E tamam uya­ralım ama canına da okumayalım yâni.

 

Değil mi? Uyaralım, yapma diyelim, bak bu nifak alâmetidir di­yelim, imanını tehlikeye götürüyorsun diyelim ayrı şey. Yâni uya­rıdan hiç vazgeçmeyelim çünkü o bizim kardeşimizdir, onun ce­henneme gi­debilme olasılığına hiç göz yummayalım, ama onun dışında da hep­ten silivermeyelim, atıvermeyelim, vuruvermeyelim.

 

Bilelim ki bir vakitler biz de öyleydik. Ya da biz de, kimi dü­zelti-lecek konularda hâlâ öyleyiz. Elbette o hep öyle sürecektir. Yâni bizim de eksikliğimiz olabilecektir. Demek ki ateş çukurunun kenarındaydı­nız da Allah sizi kitabı ve peygamberiyle ondan kur­tardı.

 

            Arkadaşlar, şu anda bizler, şu anda tüm dünya insanlığı bu ni­mete ne kadar muhtacız değil mi? İşte şu anda bizler de parça parça­yız. Şu anda tüm dünya insanlığı düşmanlıklar içinde, birbir­lerini yiye­cek bir duruma gelmişler. Kardeşin kardeşe, babanın evlâda hayrının olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir uçurumun kenarında bulunuyo­ruz. Tıpkı bu âyetlerin gelmesinden önceki günlerine döndü insanlık. Ama işte şu anda o insanları kardeş ya­pan, o insanları dirilten Allah’ın âyetleri hâlâ aramızdadır. Allah’ın âyetleri hâlâ canlıdır. Rasûlullah efendimizin sünneti bilgi olarak aramızdadır.

 

Öyleyse gelin ey insanlar, dünküler gibi Allah’ın bu âyetle­rine sarılalım. Allah’ın kitabına sarılalım. Kendimizi bir an olsun kitaptan, kitabı da kendimizden ayırmayalım. Kitapla birlik olalım. Kitapla tefri­kalaşmalarımıza bir son verelim. Peygamberle birlik olalım. Bu kitaba ve peygambere sarılan o insanlar nasıl kardeş olmuşlar, nasıl hidâyet bulmuşlar, nasıl uçurumun kenarından dönmüşlerse, nasıl yeryüzü­nün en azîz ve şerefli insanları haline gelmişlerse, dünyada zillet ve meskenetten, âhirette de cehen­neme gidişten nasıl kurtulmuşlarsa, gelin bizler de tıpkı onların yaptıkları gibi uçurumun kenarında bize el uzatan şu çağrıya, şu kitaba, şu peygambere evet diyelim.

 

Gelin akıllarımızı başlarımıza alalım da vakit geçmeden yeni-den Allah’a dönelim. Yeniden kitaba dönelim. Yalnız Allah’ı Rab bile­lim. Birbirimizi Rabler, kullar edinmeyelim. Hepimiz kullar ola­rak Rab-bimizin dâvetine yönelelim. Allah’ı bırakıp da başka başka yollara git-meyelim. Allah’a Allah’ın istediği kulluğa yönelelim de cennete gi­den yolda Rabbimizin rahmeti bize de gelsin. Rabbimiz bize de acısın ve bizi kardeşler yapsın.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir